31 Mart 2010 Çarşamba

Frankenstein


"Kendimizden daha akıllı, iyi ve değerli birisi -ki böyle biri olmalı- zayıf ve hatalı doğamızı mükemmelleştirmek için yardım elini uzatmadığı sürece, bizler benzersiz ama yarım yaratılmış yaratıklarız."(Frankenstein, sy. 35)

Sanırım bu sefer etkileyici bir giriş yaptım, gerçi başlıktan memnun değilim, zorlasam daha iyisi çıkar ama karnım aç ve tacizci turkcell yüzünden bu konuya %100 (e handırıd pörsent) olarak odaklanamadım maalesef ..... (saat: 13.01)

.........(saat: 13.48) karnım doydu ama başlık konusunda sıkıntı çekiyorum. 'yok abii, insanın karnı doyunca yaratıcılık bitiyor valla' neyse.

Sonunda uzun zamandır hayal ettiğim bir şeyin gerçeğe dönüşmesinin bir şeyini yaşıyorum ama huzuru mu dersin, mutluluğu mu dersin, yoksa başka bir şey mi dersin bilemem. Şimdi bakıyorum uzun zamandır hayal edilen şey falan yazıyor, başkası yazsa inan merak ederim acaba neymiş hayali diye, ama kendim söz konusu olunca şöyle bir tek kaşımı kaldırarak bakarım olaya. Evet, uzun zamandır frankenştayn'ı okumayı hayal ediyordum. Hatta gerçeği söyleyeyim frankenştayn'ı değil frankeştayn'ı okumayı hayal ediyordum ben aradaki n'yi atlayarak. Ama gördüğün gibi hatalarımda ısrarcı değilim, gel yüzüme vur -ama kibarca, yoksa inatsa bizde de var-. Frankenştayn deyip geçmeyeceksin bugün bir frankenştayn kolay yetişmiyor, zaten hayal kırıklığı olmasın diye çok ince eledim, sık dokudum, bilenlere danıştım. Sonunda ithaki yayınlarından çıkan çevirisini aldım. Bugün bir hayalin daha gerçeğe döndüğü gün olarak tarihe not düşülsün. Aslında ben seninle tanışana kadar böyle değildim, bir kitabı okuyup bitirmeden onun hakkında bir şey yazmazdım, okuyup bitirirdim sonra da yazmazdım çünkü kitap eleştirmeni olacak kapasitede değilim. Neyse ki bu da bir kitap eleştirisi değil zaten. Giriş bölümünde gözünüze çarpan özlü sözü okuyunca şu son gününü yaşadığımız 'mart ayı dert ayı' için arka kapak olsun diyerek giriştim, zaten yazarken de konudan sapacağımın ve akıntı yönünde hareket edeceğimin farkındaydım, sen farkında mıydın?

20 Mart 2010 Cumartesi

Aşçı Yamağının Seyir Defteri




'Gölgelerin gücü adına güç bende artık' derdi çok sevgili he-man. Kendisinin çizgi filmdeki süper kahraman olmayan halinin adını neydi hatırlamıyorum çokta umursamıyorum, zaten benim favorim resimlerde gördüğünüz üzere Titrek(cringer)'di. Gayet makul, kendi halinde, beladan uzak durmaya meyilli bir canlıyken birden bu he-man'in gazı ve gölgelerin gücüyle kendinden geçer koskoca kaplanlıktan he-man için binek hayvanına dönüşürdü genelde bununla da kalmaz gider he-man'in kıçını kurtarırdı(ben öyle hatırlıyorum kendisini). Büyük hayvan hakları savunucu panter emel'in akrabası olduğunu varsaydığım, benim için he-man'den çok daha sevgili İskeletor da yine benim gibi Titrek'in bu hallere düşmesine yüreği el vermemiş ve he-man'a gerekli dersi vermek için elinden geleni ardına koymamış güzide bir insandı yine benim gözümde.

Tarihe gerekli notu düştüğüme göre bu alakasız meseleyi burada bırakıyorum. Hani bu blog nedir, ne işe yarar? gibi sorular sordum kendime, sonra baktım ki bir nevi hıristiyanların günah çıkarma olayı, anlat vicdanın rahatlasın balık bilmezse, okuyucu bilir. Bu hafta içinde yaptığım bir şeyi itiraf etmek istiyorum peder. Ben... ben.. Ben, büyük insan, saygı değer kişilik Mevlana'nın Mesnevi'sini yarım bıraktım. Evet, vicdan azabım büyük. Evet, Mevlana'nın nev-i şahsına münhasır kişiliğine hayranlığım(fark ettiniz mi 'nev-i şahsına münhasır'ı cümle işinde kullandım) aynen devam ediyor , olaylara ve kişilere bakış açısına ve gösterdiği reaksiyonlara gıpta ile bakmaya da devam ediyorum ama gel gör ki iş Mesnevi'yi okumaya gelince baştan sona okuyamadım ve başka kitaplara bakmak için bu seferlik pes ettim. Ama sevgili Mevlana sende öyle ağır yazmışsın ki arada ben okumayayım diye yaptığını bile düşündüm. Ben ki yarım iş yapmaktan hoşlanmam, başladığım şeyi iyi-kötü neticelendirmeye çabalarım, hayatım boyunca yarım bıraktığım film sayısı (bile) iki elin parmaklarını geçmez, senin kitabını yarım bıraktım. Böylece başlayıp da bitiremediğim ikinci kitap olmuş oldun. Birinciyi merak mı ediyorsun - okuduğuna göre ettiğini varsayıyorum; 'Karamazov Kardeşler(Dostoyevski)'. Hemde ayrı ayrı 3 dönemde denememe rağmen giriş bölümünden ileri bir türlü geçemedim. Artık onu böyle kabullendim ama vazgeçmiş değilim(henüz). Şimdi ben gideyim Mevlana'nın, Dostoyevski'nin yazdığı kitapları yarım bırakayım ama yaklaşık 6 ay gibi benim için rekor sayılacak kadar uzun bir süre sürse de 'Mit'in Gizli Tarihi(Tuncay Özkan)' gibi bir kitabı pes etmeyip sonlandırayım. Kendime hayret ediyorum, pes diyorum vallahi. Sırf apo'nun yakalanışı ile ilgili bilmediğim bir şey okuyacağım hayaliyle aldığım kitabın hiç faydası olmadı dersem yalan olur şimdi. Mesela Süleyman Seba'nın mitçi olduğunu ben bilmiyordum, sen? Birde Süleyman Askeri ve Eşref Kuşçubaşı gibi kişiler hakkında birkaç cümle söyleyecek duruma geldim. Buna da şükür.

12 Mart 2010 Cuma

26.09.2007






"Seninle nasıl konuşuyordum ben? neler konuşuyorduk? bunların bana ne kadar uzak geldiğini bilemezsin. Bir insanla geçirdiğin onca zamanın yalan olması,kendini kocaman bir eşek şakasında hissetmek gibi bir şey büyük bir güvensizlik ve hayal kırıklığı,kendini aptal mı hissedeceksin yoksa kandırıldığın için öfkelenecek misin çok karışık gerçekten bende yaşayınca anladım,oturup ağladığımda fark ettim…

Salı günü için bir özür borçluyum sana, ben surat asmadım diyorum ama öyle olduğuna eminim yoksa o kadar üstüme gelmezdin bana göre bir şey yoktu yaptığımda çünkü normal davrandığımı düşünüyordum ama cumartesi günü adet olduğumda haklı olabileceğini düşündüm biliyorum hasta olmadan önce nedensiz bir sinirle dolanıyorum etrafta bu yüzden surat astıysam kasıtlı değildi zaten ben sana sinirlensem de seni görünce uzatamıyorum sende biliyorsun.

Kendimi hızla fırlatılmış saatlerce dönmüş ve artık durmuş bir topaç gibi hissediyorum içim boşaldı tamamen o kadar çok ağladım, o kadar çok kızdım,kırıldım ki artık bitti. Bundan öncede sana yazdım şimdi onlara baktığımda hep seni suçlamış gibi hissediyorum dikkat etmemişim neler dediğime sadece içimden geçenleri bil kızgınlığımı fark et istemişim. Şimdi öyle değil…

Bilmiyorum farkında mısın bana ne yaptığının, ne kadar üzdüğünün, ağlattığının böyle olacağını bilsen yapmazdın diye düşünmek istiyorum ama bu sadece benim isteğimde olabilir. Ben sanırdım ki insan sevdiği kişinin huzurunu bozmaz,bozamaz ama düşündüğüm gibi değilmiş. Takılmamam mı lazım bilmiyorum o anlık sinirle söyledin mi demeliyim? Diyemiyorum içime oturdu gerçekten,hiç bir sözün yaptıkların bu kadar dokunmamıştı. İlk başta çok sinirlendim nasıl söyler böyle bir şeyi diye ama sonra düşündüğümde senin her zaman ne hissettiysen onu dile getirdiğini hatırladım ve gerçekten o anlık bile olsa huzurunu bozduğumu fark ettim ve bu yüzden sana karşı adım atamadım. Yanlış düşündüm belki bilmiyorum…

Senin boğazında duran gözlerini yaşartan bir yumru odumu hiç bilmiyorum ben en son x'i kaybettiğimde yaşadım o duyguyu ve birde şimdi… söylediğin o kelimemi yoksa ondan sonraki alakasızlığın mı buna sebep emin değilim,şuan beni sevdiğini, düşündüğünü, umurunda olduğumu hiç sanmıyorum. Bu öyle berbat bir his ki sanki ben istedim diye olmuş her şey ve ben bir şey yapmazsam hiç bir şey yapmayacaksın gibi… Yapacak mıydın?
Bunun içinde çok kızgındım sana ama senin suçun yok ki bu konuda tamamen ben hatalıyım hep senin hatalarını,sen affetmem için uğraşmadan kendi kendime affettim. Şöyle düşünmüştür, böyle olmuştur, şunu demek istemiştir… artık yapamıyorum,Cuma gününden beri her gece ağlıyorum kafamdan atıyım artık bir şeyler normale dönsün istiyorum ama olmuyor sen bir adım atsan diye içten içe sana yalvarıyorum ama sesim sana ulaşmıyor. O kadar yorulmuşum ki bu durumdan senin yerine seni haklı çıkarmaktan… bu bir insanın kendi yanağını öpmeye çalışması gibi bir şey ama uğraştım ben hep yaptım sanıyordum ama kendimi kandırmışım.

Ben senin yerine bahaneler üretmeseydim bunu sen yapacaktın belki bilemiyorum,ama elimde olan bir şey değil sanırım şimdi bile böyle yapsaydım sende böyle yapardın diye düşünmekten kendimi alamıyorum,seni sevmek istediğimden belki de kötü niyetli olacağına inanmadığımdan bilmiyorum, artık önemi de yok çünkü bu sefer yapamıyorum,benim sinirim geçsin diye bekliyorsan eğer sinirli değilim,çok kırgınım sadece,sana karşı adım atamıyorum bu yüzden…

Seni hala seviyorum, hala dedim çünkü bir ara o kadar kızgındım ki artık sevgim bile bitti sandım ama seni sevmek için sana ihtiyacımın olmadığını anladım ben seni elini tutuyorum,öpüyorum, sarılıyorum diye sevmiyorum ki hayatımda olmasan da seni sevebilirim. Beni gerçekten seviyorsan umurundaysam bu bilmeye hissetmeye ihtiyacım var. Nasıl ne yapıyım diyeceksin belki, bende bilmiyorum bu zamana kadar ki seni affetmelerimin, görmezden geldiğim şeylerin bir anlamı olduğunu, takdir ettiğini bilmem gerek. Yarın ilk otobüsle gelmen işe yaramaz yada bir çiçek bir hediye bunlar değil kastettiğim…
Eğer gerçekten düşündüğüm gibi umurunda değilsem bana sadece bir mesaj at bitti diye ama umurumdasın diyorsan ve ilişkimizin devam etmesi için adım atacaksan iyi düşün bir daha böyle bir şey yaşama lüksümüz yok çünkü bir daha olursa sonu senden nefret etmek olacak ve ben bunu istemiyorum,bitmesini bile kabul etmemde bu yüzden. Ben sana söyleyeceğim en küçük sözde bile alınırsın kırılırsın belki diye en doğru nasıl söylerim diye düşünüyorum,benim bunu hak etmediğimi istediğin gibi konuşmaya hakkın olduğunu düşünüyor olabilirsin yada istemeden kırıyorsundur farkında bile değilsindir…
Ben aşık olduğum, bana benim ol diyen adamı istiyorum o beni umursuyordu hissettirmişti bunu bana…

Bayrama kadar görüşmeyelim hiçbir şekilde,sabahları çaldırma bile çünkü ben öyle yapacağım belki abartıyorsun dersin ama msn den de siliyorum seni çünkü konuşmadan geçen zamanlar sinirimi bozuyor sadece sileceğim engellemeden, kendimde düşünmek istiyorum sensiz nasıl olur hayatım,seninde düşünmeni istiyorum belki de alışkanlık oldum artık vazgeçemem sanıyorsun…
Bitsin dersen bana mesaj at bir daha görüşmeyelim ama devam edeceksek ben kendi kendimi affettireceğim artık bunu sen yapmayacaksın, bu ilişkide birlikte olduğumuzu yanında olduğumu bunarın sandığın gibi kafanda kurduğun hayaller olmadığını, yaşadıklarımızın gerçek olduğunu,gerçekten seni sevdiğimi sana göstereceğim diyebiliyorsan ben buradayım…
İkimiz içinde iyi olanı istiyorum,ben seninle bir gelecek bile düşündüm ama şimdi hepsi yok oldu yeniden düşünmek ve yok olmasını izlemek istemiyorum. Gerçekten iyice düşün, değiştim demekle değişmek mümkün olmuyor …



Seni seviyorum"



Bu mesaj 26.09.2007 tarihinde e-posta olarak geldi, bugün mesajlarımı kontrol ederken şans eseri gördüm mesajda sadece kaybettiği arkadaşının ismini silip x yaptım. Bu mesajda bahsedilen kişi olmak, hataları yüzüne çarpılan kişi olmak nasıl bir histir anlatamam ama benim o güne kadar hiç aklıma gelmeyen şeyleri yüzüme vurmuştu. O zaman da bu mesaja tatmin edici bir cevap verememiştim ama sanırım yine benim yerime bahaneler bularak beni affetmişti. Yaklaşık bir sene iki ay sonra tamamen bitti. Son cümlede söylediği gibi oldu "...değiştim demekle değişmek mümkün olmuyor …" ama buna rağmen ayrılırken benden nefret etmediğini sanıyorum.
Bu arada bu yazıyı yayınlarken ki amacım bir sızlanma ardından ağlama durumu değil, ben kendimi yalan-yanlış tanıtırsam diye birde gerçek beni tanıma şansı vermek istedim (:

9 Mart 2010 Salı

ÜTÜ

En başta söylenmesi gerekeni en başta söyleyeyim son dönemde bütün mevzum bu askerlik, sanki her erkek gitmiyormuş gibi. Bence de abartıyorum hatta bokunu çıkartıyorum artık mevzunun. Ama yaşayan bilir(erkekler ve israilli hatunlar :D). Kısacası gündemim askerlik.

Efem bendeniz, bugün sevk almak için askerlik şubesine gittim. Daha önceden bir sefer tecil yaptırmak ve bir seferde tecil bozdurmak için gitmiş birisi olarak artık doldurmadık form bırakmadığıma çok emindim. Ama şubedekiler aradaki zamanda boş durmamış yeni yeni formlar çıkartmışlar. Aynı formdan birkaç tane doldurmak ayrı bir işkence ama bende inadına her formda sonucu etkilemeyen bir kaç değişiklik yaptım( 1. formda hayır yazdığım yere 2.sinde hayır yok yazmak gibi). Doldurduğum formun attığım imzanın haddi hesabı yok -ki ben imza atmayı sevmiyorum güzel bir imzam olmamasından dolayı-. Neyse onu doldur, bunu işaretle, şunu imzala derken kadın bana 5tl kağıt ve o anda saymaya uğraşamayacağım kadar çok bozuk para vermesin mi bence versin. Ben şaşırdım tabi dedim 'bu ne (be) ?' 'yemek parası, sınava girdiğinde içeriden yemek alman için.' dedi bende 'heeee' dedim şimdi sizi kandırmaya çalışmanın manası yok. Gördüğünüz üzere devletimiz-ordumuz çooook düşünceli çook, benim karnım aç kalmasın diye para bile veriyorlar. Sonradan imzaladığım evraklardan bir tanesinin bende kalan nüshasından gördüğüm üzere tamı tamına 9 lira 95 kuruş para almışım bunu da beyan etmişim. Tabi ben bu kağıdı ilk gördüğümde 'lan keşke 5 kuruş daha vereydim de(evet verseydim'i vereydim yaparım ama yinede de'yi ayrı yazarım böylede bir yapım var) iki beşlik alsaydım diye düşündüm ama iş işten geçmişti tabi.

En sonunda komutana da imzalattıktan sonra görevli memura geri götürdüm ve bana 'sakın açma' diyerek verdiği sarı zarfı aldım. Bu sırada da bir yandan anlatıyor; 1-2-3 nisanda etimesgut zırhlı birlikler bilmem nesinde sınava gireceksin. Ben 2 soru sordum. 1) Sınava giderken de saç sakal kestirmem gerekiyor mu? 'Hayır o kadar da değil' cevabıyla rahatlayınca böyle sempatik bir hava olunca dayanamadım 2. sorumu sordum; 2) Bu sınava girmesem ne olur ki? 'Bakaya olursun daha ne olsun' cevabını alınca anlamış gibi 'hmmmmm' dedim ama galiba asker kaçağı sayılırmışım. Teşekkür edip sivilde arayacağımı söyledim( hayal gücüm). Haa bu arada unutuyordum 'ilk gün kalabalık olur 2. gün git' dedi sınava bende 'doğum günümde gidip sürüneyim mi yani(evet hazır olun doğum günümü kutlayın ona göre ayağınızı denk alın sizlerde)' diyemedim(diyemedim diyemedim/ gururum engel oldu gitme kal diyemedim) onun yerine teşekkür edip bir süreyi aştığında daral getiren ortamı terk-i diyar(!) eyledim.

6 Mart 2010 Cumartesi

Haydi Erkekler Savaşa

Buraya sayfalarca yazı yazsam Yaşar Kurt'un bu şarkısı kadar etkili olmaz. Askere gidiyorum. Askerlik şubesinde 10 Nisanda yerin belli olur 12 Nisanda da birliğine teslim olursun dediler. Her şey askerlik çağrışımı yapıyor şu dönemde. Nereye gideceğim, ne kadar süre yapacağım, nasıl yapacağım? İtiraf etmesi zor olsa da korkuyorum lan! Ya doğuya düşersem, bok yoluna gidersem? Ölümü bugüne kadar hiç umursamadım. Sonuç olarak biliyorum ki kurtuluş yok ha 3 gün evvel ha 3 gün sonra diye düşünürdüm. Ama bu normal bir insanın yaşayacağı(çelişkinin farkındayım) normal bir ölüm için geçerlidir(burada sözü geçen normal benim kriterlerime göre). Askerde olanı ise bu şartlara uymayanlardan benim için. 2 grubun kendi çıkarlarının çatışması yüzünden birbirini hiç tanımayan, birbirine hiç bir garezi olmayan insanların harcanması bok yoluna ölmek değilde nedir? Bu ülkede pkk-mit ilişkisi ortaya koyulmuşken başka masallara inanmak niyedir?

Vatan sağ olsun, vatan sağ olsun... Bu vatan dediğin insanlar sağ olmadan ne yapacaksa kendi başına? Sorsan hepimiz kardeşiz ama düşman kardeşler. Bütün kardeşler gelmişiz aynı dünyanın topraklarını paylaşmışız sonra birbirimizi kırmak için bahane buldukça sarılmışız silaha. Vatanımız dünya değil mi kardeşim? Bizim insanımız, sizin insanımız ayrımını nasıl yaparsınız, bütün canlar aynı değerde değil mi(bu sorunun cevabını biliyorum).

neyse bu konu uzar, ben şarkının linkini verip çekileyim huzurlarınızdan.

4 Mart 2010 Perşembe

En iyi 10 Kabulleniş

Yine(nasıl yine?) aldatıcı bir başlık kullandım. Oldum olası bu tap list(top list - en iyiler listesi) olayının hastasıyım-bağımlısıyım. Adamın bir tanesi veya birkaç tanesi çıkar, kendi keyfine göre müzik-film-kitap-oyun-mekan... gibisinden bir konuda kendi otoritesini ilan edercesine bir liste yayınlar bunada top list'der-eğer türkçeyi korumaya meraklıysa en iyiler listesi de diyebilir-. Ama kabahat bu adamda değil bu listeyi referans olarak kabul edenlerde, bende. Bu blog olayı ile iyice ayyuka çıkmış bir durum. Neyse herkesin listesi kendine.

(belirtmedim ama belirtiyorum işte; yazının başlığının 10 olması resimde 10 yazmasından dolayıdır, resim google'dan ve google'ın söylediğine göre telif hakkıyla korunuyor olabilirmiş, töbee bismillahh. ayrıca resim mi fotoğraf mı yoksa başka bir şey mi bunu tartışmayalım lütfen)