25 Kasım 2010 Perşembe

Bunu ben mi yazmışım?


Blog yazmaya yazacak bir şeyi olduğu için başlayanlardan veya bir konuda uzman olup ahkam kesen, akıl ve yöntem dağıtanlardan değilim. Öyle bir heves, bir merak, ulan millet yazıyor elbet benim de söyleyecek 3-5 kelamım var, olacak en iyisi ben de bir blog açayım, oraya yazarım belki okuyan bile çıkar diyerek soyundum bu işe. Tabii sonradan fark ettim ki soyunma eylemi ilgi çekmek için yapılıyor işle falan ilgisi yok. Epey zamandır ara ara gelip içimi döküyorum haggetten rahatlıyorum. Hani şair demiş ya; içinde kalıp seni rahatsız edeceğine, tutma dök içindekileri başkalarını rahatsız etsin. Tabii bunu duyan adamın Türkçenin oraya buraya çekiştirilmesinden faydalanmak suretiyle ortaya yere koy vermesi bence de hiç komik değil. Ama soruyorum şimdi sizlere; yapacak bir şey var mı? Cevap veriyorum sizin yerinize; yok.

Gel zaman git zaman günler, haftalar, aylar hatta inanmazsınız ama yıllar geçiyor. Hadi bunu da benden öğrenmiş oldunuz böylece. Size ara ara böyle enteresan, hayatta nerede karşılaşacağınızı, işinize yarayacağını bilmediğim saçma sapan bilgiler verebilirim. Bence artık bunu kabullenin. Genel kültürüm geniştir söylemesi ayıp değil ama. Neyse şimdi Einstein’lan aramızı bozan görelilik-görecelilik konusuna tekrar girmek istemiyorum[yazlarımı takip edenler hatırlayacaktır(*sonradan eklenen kısım, hep böyle cümleler kurmanın hayaliyle yaşadım, artık öleyim ben)], sinirlerim bozunuyor sonra(ya da dur kendi kendime bir şekil yapıyim yukarıya tekrar döneyim*). İşte mesela böyle basit, böyle kendi çapımda espriler yapabiliyorum, ikileye biliyorum, cümleleri istediğim gibi deviriyorum ya, inanır mısın bana yetiyor. Hani bir yumak iple oynayan bir kedi gibi veyahut bu kedinin kuyruğunu çekiştiren bir çocuk gibi mutlu oluyorum lan! İstediğim noktalama işaretini kullanmamı, kelimeleri kasıtlı olarak yanlış yazıp böyle sempatik bir hava oluşturmak niyetinde gibi görünerekten asıl amaç olarak Türkçeyi bozma çalışmalarına destek verebilme özgürlüğünü, böyle komplolar üretip inanan insanların olmasını(bunlara beğenmiyorsan zigigit! Diyebilmeyi) falan seviyorum. Bir ara cümle çok uzadı n’oluyoruz, nereye gidiyoruz dedim ama zannederim sonunda tekrar toparladım. İşte hep böyle oluyor amısına koyim ya! İnanır mısın azizim iki satır bir yazı yazayım epeydir yazmıyordum diye başladım ama daha aklımdaki konuya bile gelemedim, başlıkla bağlantıyı bile kuramadım. Mahsuna senaryo mu yazsam lan. Uzun uzun kalabalık kalabalık yazarım ağğbii ama hiçbir şey anlatmam desem yer mi? Neyse bu paragraf çok uzadı ben bir paragraf başı yapayım.
Dikkat çekmek için konulmuş alakasız resim


Bütün iyi niyetimle yazmaya başladığım blog yazılarım(tıpkı bu yazı gibi) hep böyle cıvık haller alıyor ya da o anki duygu yoğunluyla yazınca sonradan tekrar okumak beni şaşırtıyor. Bakıyorum önceki yazdıklarıma ulan bunu ben mi yazmışım diyorum kendime. Çeşit çeşit ruh halleri, tripler, aforimazlar(ilk defa aforizmayı cümle içinde kullanıyorum, tam bilmeden yapıyorum ama güzel durdu bence bırakın ben de mutlu olayım işte böyle basit şeylerlen). Misal bu yazı, bir hafta sonra tekrar okuyayım anaa ne saçma sapan şeyler yazmışım diyeceğim. Ama biliyorum ki saçma sapan şeyler yapmaktan zevk alıyorum. O yüzden yadırgamayacağım kendimi. Netice de ben böyle biri değilim, ama ola da bilirim?! Orası henüz net değil. Çok sık sorar oldum kendime bunu ben mi yazmışım? Diye. Şarkı sözü gibi, şiyir gibi yazarak noktayı koydum gene eheheh.

Hiç yorum yok: