24 Ağustos 2010 Salı

Çoğunlukla Zararsız*



- ZZ9 Çoğul Z Alfa
-…
-Merhaba! Ben Şahin, çoğunlukla zararsız! Benimle bir pangalaktik gargara bombası içmeye ne dersin, ya da herhangi bir şey ve biz de bu sırada hayat, evren ve her şey hakkında konuşuruz?

İşte elinde Douglas Noel Adams(DNA)’ın o öldükten sonra çıkartılan ve içinde yarım kalmış bir öykü, bugüne kadar birkaç yerde yayınlanmış olan röportajları, makaleleri ve çeşitli yazıları bulunan “Kuşkucu Somon – Galakside Son Bir Otostop Çekmek” kitabı olan kızı görünce yanına gidip söylediğim ilk sözlerdi bunlar. Aslında sözlerin ağzımdan bu tür davranışları pek çok defalar yapmış, artık kaşarlanmış birinin rahatlığında çıkmasına bende şaşırmıştım. İlk kez böyle bir şey yapmıştım. Zaten adını sormayı unutmamdan bu işleri pek bilmediğimi fark ederdi dikkatli biri.

Sıkıcı bir Pazar günüydü ve ben kendimi birden dışarı atmak istemiştim. Gideceğim bir yer, yapacağım bir iş yoktu ve ayaklarım hiçbir komuta ihtiyaç olmadıklarını benim ne yapacağımı çok iyi bildiklerini ispatlamak ister gibi götürüyordu beni. Metronun merdivenlerinden çıkıp kalabalığı görünce artık kafamda dönen tilkilerden sıyrılıp Karanfil Sokaktaki Dost Kitabevi’nin önünde olduğumun farkına vardım. Artık nefes almak, yemek yemek, su içmek gibi otomatikleştirdiğim davranışlarımdan biri haline geldiği üzere içeriye girip saat yönünün tersine olan turuma başladım. Önce çok satanlardan başladım sonra sırasıyla dergiler bölümündeki açık olan bütün dergilere hızlıca göz attım, gezi rehberleri ve bilimsel yayınların olduğu bölümleri sadece parlak ciltlerine uzaktan bakarak, önünde duraksamadan geçtim. Siyasi tarihimizle ilgili kitaplar, biyografiler, kişisel gelişim kitapları, çeşitli konularda insanın ihtiyaç duyduğu temel bilgi seviyesini sağladığını iddia eden kitaplar, lgs-öss-kpss gibi çeşitli sınavlara hazırlık kitaplarını da hızlı sayılacak bir şekilde geçtikten sonra sonunda –yaklaşık 15 dakikada- gerçek edebiyata geçmiştim. En zevkli kısım başlıyordu. Sırayla önünden geçtiğim kitapların çoğunu elime alıp kapağına, arka sayfasına, kime itaf edildiğine, kaçıncı basımı olduğuna, rastgele açtığım sayfalarında neler yazdığına bakıyor ve en sevdiğim kısım olan sayfaları hızlıca çevirip yüzüme vuran küçük esinti neticesinde, kitabın sayfalarının, yazıların kokusunu ciğerlerime çekip bütün vücuduma dolduruyor, kanıma karıştığını hayal ediyordum.

Bu şekilde ne kadar zaman geçtiğinin farkında olmadan kitaplara bakıyor ve ilerliyordum. O an için yapacak bir işim, gidecek bir yerim olmaması aslında benim şansımdı. Kafamı kaldırdım ve etraftaki kitap karıştıran diğer insanları kısa bir taramadan geçirdim. Bu da otomatik bir davranıştı. Onu gördüm. İlk anda fark edebildiklerim elinde Kuşkucu Somon, yüzünde DNA’nın oluşturduğunu tahmin ettiğim karşı konulmaz bir gülümseme ve yine bu sayede görebildiğim inci gibi dişler. Aklımı toplamalıydım, tekrar önüme döndüm. Ama görüntüsü hala karşımdaydı. Aramızda dünya klasiklerinin olduğu bölüm vardı, bu yüzden ilk seferde gülümsemesi ve dişlerinin yanında zarif boynunun üstünde topladığı ve kendisine Lara Croft havası veren saçlarını, omuzlarının güzelliğini sergileyen, neredeyse teni ile aynı renk beyaz bluzunu görebilmiştim ve boydan görmek gibi saçma bir isteğe kapıldım. İçimde ufak çaplı bir çatışma yaşamama sebep oldu bu istek. Bir tarafım –ki bu ahlak sahibi kısım oluyor- yapmayı düşündüğüm şeyin çok aptalca olduğunu, bir kitapçıda kitaplara bakmaya gelmiş birisini –tıpkı benim gibi- rahatsız edecek davranışlara kalkışmamam gerektiğini anlatırken diğer tarafım bu kadar abartmamam gerektiğini, sadece o bölüme geçip şöyle boydan bakacağımı, zaten gözlerin bakmak için var olduğunu, bunda anormal bir şey olmadığını, orasının da hep izlediğim güzergahımın son bölümü olduğunu söylüyordu. İşime gelenleri söyleyen kısmımı haklı buldum ve elimdeki kitabı aldığım rafa bırakarak ve kendimle mücadele ederek o tarafa yöneldim.

Klasikler bölümünü inceleyen birkaç kişiden ustalıkla sıyrıldım ve profilden görebileceğim bir yere konuşlandım. Sanki bir satranç oynuyor gibi yaptığım hareketlerimin komikliği karşısında kendimi gülmekten alamadım ve tam bu sırada o da kafasını kaldırıp bana baktı. O göz göze geldiğimiz kısa anda gözlerimde yakalanmış olmanın utancını veya ilk defa gördüğü bir şeyi inceleyen bir çocuğun merakını göstermemek ve en korktuğum şey olan birisini rahatsız ediyor olmamak için hızla kafamı önüme indirdim ama kendimi gülümsemekten alamıyordum. Kafasını tekrar kitapların olduğu bölüme çevirdiğinde yakalanmamak için azami gayreti de göstererek baştan ayağa süzmeye başladım. Gülüyordu, farklıydı. Güldüğü zaman yaptığı sadece ağzının şeklinin değişip dişlerinin görünmesi değildi. Gülüyordu, çenesiyle, yanaklarıyla, gözleriyle gülüyordu ve bunların oluşturduğu bütünü görmek bende galaksiyi gerçekten gördüğüm, bakmaktan bir adım öteye geçtiğim ilk seferde üzerimde oluşan etkiye benzer bir etki yapmıştı. Kafasının üstünde ray-ban wayfarer’ın kırmızı olanından vardı. Ben dışarıda o gözlüğü takarak gezdiğini hayal ettim ve o ela gözleri görme hakkını kimsenin elinden böyle alamayacağını düşündüm. Yumuşak bir yüz, simetrik hatlar, tezat oluşturmak istercesine bir ok misali ince kaşlar, düz bir burun ve elindeki kitabı okudukça kapalı tutmak için uğraştığı kırmızı ince dudaklar. Bluzunun yakasının başladığı yer aynı zamanda bir erkeğin merakının başladığı yerdeydi. Kolunda bir kadının olmazsa olmazı olan siyah bir çanta vardı. Altında bir kapri, ayaklarındaysa -fetişleri memnun etmek için olsa gerek- sadece yere basmasını engelleyecek onun dışında ayaklarını tamamen ortada bırakan sandaletler vardı. Kıyafetleri dışarı çıkarken ekstra özen gösterilmişten çok günlük-sıradan şeyler gibiydi. Ekstra bir özen göstermemiş olduğu için minnettar olmalıydım, hayatımın geri kalanında etkisinden kurtulamayacağım bir travma yaşamış olarak kalmak istemediğim için.

Orada öylece durup izledim kısa bir süre, onu ve DNA’nın yaratıcı zihnine verdiği tepkileri yüzünden okumaya çalışarak. Ta ki beni huzursuz etmekten sinsi bir zevk aldığını düşünmeye başladığım içimdeki ses bu durumun kısa bir süre sonra biteceğini hatırlatana kadar. Bundan sonra içimdeki sesin tamamen bana karşı olduğuna emin olmama sebep olacak olay oldu. O bana kin besleyen ses harekete geçmem gerektiğini söylüyordu, kızın birazdan gideceğini ve muhtemelen bir daha hiç göremeyeceğimi, bu yüzden hala biraz varken şansımı kullanmam gerektiğini söylüyordu. Ve tıpkı ayın dünyanın çekim kuvvetinin etkisinde olması gibi bende o ilk defa gördüğüm kızın çekim kuvvetinin etkisindeydim. Bu yüzden bu fikir saçma veya imkânsız olduğu kadar çekici görünmüştü gözüme. Gidip tanışmak için bir fırsat yaratabilir ve uygun bir dille tanışmak isteğimi belirtirdim eğer rahatsız olursa da özür diler ve orada hemen dünyanın merkezine bir seyahate çıkardım. Tam kendimden beklediğim gibi detaylar içinde boğulmayan basit bir plandı. Ama sorun şuydu ki daha önce hiç böyle bir şey yapmamıştım ve böyle bir durumda nasıl yaklaşılır ve nasıl başlanır hiç fikrim yoktu. Sonuçta ilk intiba önemliydi ve yıllarca dalga geçtiğim bir şey olan sokakta hiç tanımadığım biriyle tanışmak için ne yapacağımı planlıyordum, sanırım olumlu bir ilk intiba yaratmak için kafa yormaktansa İsviçreli bilim adamları gibi faydalı şeyler için yorabilirdim.

Mantıklı yanım tam olaya hakim olmak üzereyken birden hareketlendiğini görünce kafamı kaldırdım. Yanımdan geçiyordu ve biz tekrar göz göze geldik. Gözleri gülüyordu, DNA’nın etkisi diye düşündüm bende de benzer etkiler yapıyordu. Bu kısa an kararımı vermemi sağladı. Eğer şimdi aptalca olduğunu düşündüğüm şekilde davranmazsam bile o gidecekti ve ben muhtemelen bu gülümseyen yüzü bir daha göremeyecektim. Kaybedecek bir şeyin yoksa kumar oynamak o kadar zor değildir.
Kasaya aldığı kitabın parasını ödüyordu, eğer gerçekten bir şey yapacaksam bunu çabucak yapmalıydım, böylece verebileceğim oluşabilecek kötü bir imajın da en az seviyede olacağını tahmin etmiştim –sanki hangi seviyede olduğunun bir önemi olacakmış gibi-.
Çıkışa doğru yöneldi. Eğer gerçekten bir şey yapacaksam elimi çabuk tutmalıydım. Yürümeye başladım ve kafam birden çalışmaya başladı, tam ihtiyacım olduğu anda. Eğer onunla tanışmayı gerçekten istiyorsam ikimizin ortak dostu olduğunu sandığım DNA’nın yardımına başvurabilirdim. İlk başta ilgisini çekmem gerekiyordu ve bunu başarabilirsem bir şansım olabilirdi. Korkutmamak için elimden geldiğince belli ederek yaklaştım;
- ZZ9 Çoğul Z Alfa (DNA sayesinde varlığından haberdar olduğum sektör onun afallamasını vve benim ihtiyacım olan zamanı kazanmamı sağlayabilecek etkileyici bir giriş olarak aklıma gelmişti)
-…(galiba işe yaradı)
-Merhaba! Ben Şahin, çoğunlukla zararsız! Benimle bir pangalaktik gargara bombası içmeye ne dersin, ya da herhangi bir şey ve biz de bu sırada hayat, evren ve her şey hakkında konuşuruz?(acaba dozu biraz fazla mı kaçırıyordum)
- (birkaç saniye geçtikten sonra) Belki evrenin sonundaki restoranda!

Hiç yorum yok: