21 Temmuz 2010 Çarşamba

uzun bir hikaye bu

GÖRMEDEN ÖNCE
Bu yazıyı yazma aşamasına gelene kadar çok çelişkili bir dönem geçirdim. Yanlış anlaşılmaya yol açma ihtimali ile içimdekileri dökmek isteği arasında gidip geldim. Sonunda “blog tutmanın amacı ne içindekileri yazıp dökmeyeceksen ne bok yemeye blog tutuyorsun, kitlelere yön mü vereceksin pezevenk! Yaz gitsin işte!” diyen tarafım ağır bastı. İki kişinin arasındaki meseleye dışarıdan bakmak ve olayı görmek kolay ama bu iki kişiden birisi kendisi olunca insan tarafsızlığını kaybeder gibi, bu yüzden yazı boyunca okurken olaylara objektif bakamayacağımı da göz önünde bulundurun eğer bir değerlendirme yapacaksanız. Birde yazı boyunca elimden geldiğince açık sözlü olacağım, sanki kimsenin bilmediği bir günlüğe yazar gibi, o yüzden bazı kısımlarda kendimi övme veyahut benzeri durumlar ortaya çıkarsa bundandır. Neyse alakasız bir yazıya başlayabilirim artık.

Nereden başlaman gerektiğini bilmiyorsan baştan başlamalısın. Ama o kadar sırdan bir başlangıçtı ki nasıl olduğunu hatırlamıyorum bile önce blog takibi-yorumu sonra formspringden merak gidermek için birkaç soru sonra gmail vasıtasıyla gtalk ve en sonunda biraz mecburiyet biraz emrivaki olarak telefon-ki emrivaki yapan bendim-. Ve bütün bunlar kısa bir süre içerisinde olan biten şeylerdi. Hızlı başlayan her şeyin hızlı biteceği aklıma gelmedi. Gerçi o dönemde ben askere gitmek için işlemlerimi yaptırmıştım ve bu muhabbetin koyulaşması süreci hemen bunun akabinde olmuştu. Ve aslında askere gidişim hızlı bir bitiş olarak aklımdan geçmişti(burada başlangıç-bitiş gibi kelimeler kullanıyorum ama bunları normal insan ilişkisi için geçerli şekili neyse o manada). Gerçi sana samimiyet ve ilgi duymamı sağlayan bir huyun olarak kitap okuman vardı ki bu sebeple elimdeki kitaplarımın bir kısmını sana gönderdim –tabi geri almak kaydı ile ve tabi zamanı gelince senin elindeki kitapları da senden isteyecek yüzüm olabilmesi için.

Askerlik zamanı geldi çattı. Ve aslında bir kopuş olmasını beklediğim bu dönemin sonunda kendimi inanılmaz derecede sana yaklaşmış buldum. Toplamda 78 gün süren acemiliğim boyunca sanırım 60-70 gün arasındaki bir sürede her gün seninle konuşma fırsatını buldum veya mecburiyetini hissettim. Hem de geldiğim, başladığım ilk günden beri. Askerliğim boyunca para harcadığım tek konu bu, seninle konuşabilmek için aldığım ankesörlü telefon kartları(yanlış anlaşılmasın sadece olan biteni belirtiyorum). Açıkcası giderken yanıma birkaç arkadaşın telefon numarasını almıştım canım sıkıldığında ararım diye. Askerlik süresince canım çok sıkıldı, eğer bu günlük telefon konuşmalarımız olmasaydı ne yapardım, bana bir psikolog gibi geldiği biliyor muydun? Peki her gün telefonumu bekliyor muydun, yoksa mecburiyetten mi konuşuyordun benimle? Nede olsa ben askerdeydim ve seni tanıdığım kadarıyla sen bazı şeyleri kendin için değil başkaları için yapabiliyorsun- ya da öyle gösteriyorsun-. Sebebi her neyse! Benimle konuşuyordun ve bu günün terapi saatleri için sana hep minnettar kalacağım. Bu konuşmalar ile farkında olmadan sana yakınlaştım. Aklıma hiç gelmedi değil, acaba diye düşünmedim değil ama her zaman mantıklıydım, daha önce aşık olmuştum ve bunun böyle bir şey olmadığını biliyordum ama adını koyamadığım bir bağlılık vardı.

Askerlik boyunca epey konuşmuşuz gerçekten şimdi yeniden fark ettim. Benimle askerlik yaptırmışım sana da. Ee bu kadar çok konuşunca her şeyi de konuşuyorsun mantıklı-mantıksız. İstanbul ziyaretim de böyle bir konuydu. Acemilik bitince ve kuradan Diyarbakır’ı çekince gitmeden istediğin kadar gez gibisinden bir durum ortaya çıktı. Ve son durak olarak istanbul’a geldim. Sen hafta sonu gelirsen müsait olurum gezebiliriz demiştin. Hatta gelmemden önceki gece arayıp haber verdiğiniz ekstra organizasyonu duyunca şaşırmış ve sevinmiştim. Günlerce telefonda konuşmadan sonra yüz yüze gelecektik, heyecanlıydım-öyle heyecanlıydım ki İstanbul da aramam gereken bazı kişileri aramayı aklıma bile getiremedim.

GÖRDÜKTEN SONRA

Cuma günü öğlen üzeri İstanbul’a gelirken telefonda konuştuğumuz onca şeyi genelde bunu öğle yemeğinde(veya kahvaltıda)baş başa konuşalım istersen şeklinde espri olarak bitirdiğimiz vardı. Espriler gerçekleşecek miydi? Cuma günü akşam saat 19:00 civarındaydı, taksimdeydi, seni ilk görüşüm. Gerçi senden önce “bizim kız”(konuşmalarımıza zaman zaman konu olduğu için bizim) ile görüştüm, ilk izlenimim gayet enerjik ve cana yakın olduğu yönündeydi. Ben heyecanlıydım. Tamam o kadar uzun süre konuşmuştuk ama hiç yüz yüze gelmemiştik ve ben genelde yüz yüze olunca daha sessiz olurum. Bunu sana söylediğimde benim yanımda nasıl olacağını bilemezsin demiştin, onu bilemezdim ama kendimi biraz bilirim. Ki karşılaşmamız sırasında birde bizim kız vardı. Ekstra tanımadığım insan ekstra tutukluk mu yaptı bende? Sen geldin, heyecanlıydım. Senin davranış şekline göre davranacaktım, elimi sıkarsan elini sıkacak, sadece uzaktan kafa selamı verirsen öyle yapacaktım. Geldin ve sarılıp öptün. Samimice yapılanlar gibi içten değildi ama doğaldı. O sırada kısa süre için seni kokladım -bir sapık gibi değil otomatik bir algı olarak-. Güzel bir kokun vardı, hoşuma gitmişti. Konuşmak istiyordum ama saçma sapan laflar söyleyerek salak görünmekten korkuyordum. Çok dinleyip az konuşmaya karar verdim, kendim her zaman yaptığım gibi, en azından mümkün olduğunca doğaldım. Kalacak yer problemim vardı ve bütün gezdiğim yerlerde hep arkadaşlarımın evinde kalmış olmanın rahatlığıyla beni senin ağarlayacağını düşünüyordum. Evde iki kız kalıyordunuz ve ben yine kendimi bildiğim için bir gece misafirlik etmemin bir sıkıntı olmayacağı görüşündeydim. Sen beklediğimden sert bir tepki verdin. Bence de haklıydın ama kalacak yeri önemsemiyordum, neler yapacağımız önemliydi gece nerede nasıl uyuyacağım değil. Planları bizim kızın yaptığını görünce biraz kuruntulandım, aklımdaki şey bara-diskoya gitmek değildi istanbulun güzel yerlerini gezeriz ve o güzel yerlerin sakin olan birisinde oturur mümkünse sohbet ederiz kısa ama dolu geçmişi bu sefer görsellikle doldururuz diye hayal etmiştim. Birde bizim kız arkadaşlarını ve özellikle erkek olanları çağırınca rahatsız oldum, sadece sevgilisini çağırsa rahatsız olur muydum(bana ne oluyorsa)? Karnımızı pek özel olmayan bir yerde doyurduk. Özel olsun sadece seninle hatırlayacağım bir yer olsun isterdim-romantik olsun değil, özel olsun-. Oradan bir bara geçtik İstiklalin yan sokakları oluyor oralar değil mi? Çok fazla gürültülüydü ve üç kişiydik.

Ben oldum olası bar-disko ortamlarını sevemedim, oradaki insanları ve eğlence anlayışlarını bir türlü sindiremedim-sindirmem de gerekmiyordu ya- . Benim hayatımda müzik hafif bir arka fon olmalı, bütün sesleri bastıran iletişimi öldüren bir şey değil. Ben sadece sevmediğim insanlarla olduğumda gürültülü yerleri severim, konuşmak zorunda kalmadığım için. Ses çıkartmadım senin isteklerine uyum sağlayabilirdim, sen böyle olsun mu istedin? Bizim kızın çağırdığı arkadaş olarak bir oğlan geldi, rahatsızdım, hoşlanmamıştım. Onun geleceği belli olduğunda bu gece onda kalırsın diye yine kendi kendine kurarken bizim kız ben bunun olmamasını tercih ederim diye düşünüyordum. Çocuk çok komikti(!) size göre. Bence ise çok yapmacık ve ucuzdu, yaptığı şey piçlikti ve ben böyle davranan insanlardan hoşlanmazdım, kıskanmış mıydım? Duygularımdan emin değilim hala ama sanırım hem sevmedim hem kıskandım. Sevmedim, siz daha masadan ilk kalktığınızda benimle ilk konuşması seninle sevgili olup olmadığımdı, değildim, olmayı ister miydim? Eğer aşık olsaydım, yani mantığı bir kenara atacak kadar tutkulu bir ilgi duysaydım evet isterdim(aşk tanımım bu değil örnek olsun diye yazdım). Güzeldin. Ama biraz hoşlanıyordum ve tecrübem ile mantığım farklı şehirlerde olan insanların ilişki yaşayamayacağını çok iyi biliyordu. Belki bu yüzden farklı şehirlerde olmamayı isterdim önce, ama şu gerçeklerde istemiyordum. Kıskandım, çünkü bu kısa konuşmadan sonra siz masaya gelince göz göre göre sana askıntı olmaya başlamıştı ve ben senin onu tersleyip ağzının payını vermeni beklerken sen onun asılmak için yaptıklarına gülümseyerek cevap verdin. Çocuğun bundan cesaret aldığını hissettim o yüzden değil miydi asılmayı dokunma-temas aşamasına getirmesi? O gürültülü yerde ben gürültülerin dışında bunları düşünüyordum.

Dışarı çıktık başka bir yere gitmek için “Oh” dedim kendi kendime bu gürültülü yerden kurtulup rahat rahat konuşabileceğimiz bir yere gidebilecek miydik? Bizim kız ise aynı eğlence anlayışı ile devam etmek istiyordu. Soğudum. Yağmur vardı ve ben yağmuru severdim. Sen de yağmuru sevdiğini söylemiştin, aklımda öyle yer etmişti, yağmur yağınca şemsiyeni çıkarttın, ıslanmak istemiyordun. Bu nasıl yağmuru sevmek dedim kendime. O çocuk ise bundan da bir fırsat yaratmak peşindeydi hemen şemsiyenin altına girme bahanesiyle yanına geldi, görmek istemedim, önden yürümeye karar verdim(bana neydi). Gene bir bara gittik ben araba kullanacağım için sadece bir bira içmiştim(o gürültülü yerde ), zaten alkole düşkünlüğü olan biri değildim, içeceksem bile yine müziğin arkada güel bir fon olduğu bir bahçe veya evde sohbetin yanına meze olsun diye içerdim. İçeyim diye gürültülü müzikli mekanlara gitmezdim. Canlı müzik vardı. L şeklindeki masaya ben yukarı tarafa siz üçünüz ise sırayla sen, bizim kız ve o çocuk şeklinde oturmuştuk. Uyanıklık yaptım, önce senin ve bizim kızın oturmasını bekledim sonra sana yakın olan yere oturdum, hala seninle konuşma ihtimalini düşünüyordum. Bir ara bizim kız ve bence piç olan oğlan lavaboya gittiler, müziğede ara verilmişti sanırım. Seninle konuşabilmek için ne iyi fırsatı, orada seninde sıkıldığını, başının ağrıdığını aslında böyle yerlerden hoşlanmadığını duyunca sevindim, istersen kalkalım o zaman gibisinden bir şey söylediğimde ise bizim kız seviyor kalalım her zaman gelmiyoruz dediğinde hatırladım başkaları için fedakarlık yapabilirdin. -Şimdi anlatacağım iki olayın kronolojik sıralamasından emin değilim-.

Canlı müzik oradakilerin isteğiyle romantik bir havaya büründü, slow bir şarkıydı ve cıvık olarak bizim kızın “hadi”si ile bizim kız ve o oğlan dansa kalktılar. Gözlerim senin üzerindeydi. Acaba bende seni dansa kaldırmalı mıydım? Dans etmeyi bilmiyorken-beceremiyorken- bu fırsatı değerlendirmeli miydim? Sorsam hayır der miydin, peki ben sana aşık değilken ve bundan eminken seninle edeceğim birkaç dakikalık dans yüzünden bedenlerimiz o kadar yakınlaştığında, teninin kokusuna o kadar uzun süre maruz kaldığımda yine kendimden emin olarak kalabilir miydim? Ya sana dokunmaya kıyabilir miydim? Yapamadım, o kadar cesur olamadım. Bu sırada bizim kızın kaş göz işaretleri vardı ama benim kararımı o etkileyemezdi ki. Biz kalkmayınca bana bir dakikadan bile kısa süren danslarını bitirdiler – bizim kız bitirdi-. Ve gelip seni kaldırdı dansa. Hiç nazlanmadan kalktın, şaşırdım. Daha sonra o çocuk geldi birden. Bizim kız mı kaldırdı yoksa kendisi mi kalktı o kısım bende flu. Senin ona bırakan bizim kız benim yanıma geldi beni kaldırmak için. Sen orada başka biriyle dans ederken ben de dans edebilir miydim. Ama eğer kalkarsam belki gene eş değiştirir ve seninle dans eder konuma gelirdim. Hayır dedim bizim kıza. Direk surat asıp oturdu. Ben ise onunla ilgilenecek durumda değildim. Dansınızı , seni görmeliydim. Vücudum buna nasıl bir tepki veriyordu, mide özsütünü salgılayarak mı? Açlık mı hissediyordum? Ne kadar dans ettiniz, o kadar yakın olmak zorunda mıydınız dans ederken? Artık daha fazla kalmak istemiyordum, başım ağrımıştı, vücudum buna böyle mi tepki veriyordu(hem bana ne oluyordu ki)?
Diğer olay ise lavaboya gitmendi il kalktığın anda peşinden gelir gibi yapmış birkaç adım sonra hemen geri oturmuştu ama yaklaşık bir dakika sonra o da lavaboya gitti. Mekan ile lavaboların olduğu kısım arasında bir kapı vardı ve yarısına kadar buzlu camdı. İlk girdiği andan beri barın ta karşı tarafındaki o pencereye odaklanmıştım. Buzlu camdan orada kapının arkasındaki varlığını görebiliyordum. Amacı neydi? Tuvalete girmek olmadığına emindim. Gece benim için bitmişti ve yalan olmayan baş ağrımı öne sürerek kalkmayı önerdim. Bizim kız mutsuz oldu onun için gece hala çok uzundu. Oyun bozan olmak istemedim oturmayı kabul ettim. Ama eğleniyor rolü yapacak kendimi ve sizi kandıracak değildim, eğlenmiyordum!

Bu durumun üstüne yaklaşık birkaç saat daha oturduk sanırım. Sonunda kalkma zamanı geldiğinde bizim kızın o oğlana benim kalacak yer sorunumu aktardığını fark ettim ve oğlanın olumsuz cevabını fark edince mutlu oldum. Bugünün sonunda eğer kabul etseydi onun evinde kalmamak için bahane bulmak zor olacaktı, farkında olmadan beni bu zahmetten kurtardı.

Taksimdeydik ve artık dağılma zamanıydı. Bizim kız ve o çocuk tekrar buluşmanın planlarını yaparken ben gitmenin planlarını yapıyordum. Sen eve taksiyle dönmek istiyordun benim götürmemi istemez gibiydin? Hangi sebeple diye düşünmeden edemedim ama tatmin edici bir cevapta bulamadım. O çocuk ümraniye’de oturuyormuş, uzak olduğunu duyunca sevindim(kıskanmış mıydım). Ayrılmak için vedalaşırken bile sana asılma derdindeydi iki kere sıkı sıkı sarılmak bizim kızın arkadaşıyken ona bir kere sarılması ve mecbur hissettiği için olabildiğince uzaktan benimle tokalaşması bunun ispatı değil miydi? Tam arkamızı döndüğümüz, benim oh be dediğim sırada anlamadığım bir şey söylediğinde neden ikinizde dönüp gel seni de atalım dediniz? Araba benimdi, onu bütün gecenin sonunda yaptıklarının ödülü olarak evine bırakmak isteyeceğime nereden karar verdiniz! İlk anda böyle düşünmüştüm. Sonra(birkaç saniye) tekrar düşündüm o beni evine almamıştı ve bende bu yüzden onu evine bırakmalıydım, yüzüne vuracağım bir tokattan daha etkili olurdu bence. Hem de bütün gece beni sinir eden çocuğu belki arabamla ezerim diye düşünmüştüm. Hiç ahlaklı bir düşünce değil farkındayım, ama ahlakımı bütün gece gereğinden fazla korumamış mıydım? Hem birde onu evine bırakırsak önce onu bırakacağımız için beraberce ve kendi hakimiyetimde ki bir alanda seninle daha fazla zaman geçirmiş olacaktım. Hayır aşık değildim ama bütün gece sinir olduktan, hayal kırıklığına uğradıktan sonra bu biraz iyi gelirdi. Gece sizi de bırakırken artık nerede kalacağım sorusu yavaş yavaş aklımda yer etmeye başlamıştı ama hala en önemli meselem değildi.

Gecenin sonuna geldik sanıyordum ama son bir süprize daha hazır olmalıymışım. Sizin evin önünde siz inerken bizim kızın hadi sana iyi yolculuklar demesine şaşırmıştım, nereye gidiyordum? Ankaraya dönmeyecek misin cevabı kafamda bir şeyleri yerine oturtmuştu. Gecenin oyun bozanıydım, benim yüzümden yeterince eğlenmemişlerdi –bense her şeye rağmen ilk yüz yüze görüşmenin mutluluğundan dolayı günü artı da kapattığımı varsayıyordum-. Senin için aldığım ufak hediyeler çantamdaydı bagajdan çıkartmam gerekiyordu, sen ise bir an önce gitmemi ister bir haldeydin komşulara yakalanmayı istemek miydi tek sebep? Aynı akşam ki gibi öpüştün, doğal ama samimi değil. Ve ben gelmeden önce ortaya atılan sürpriz planda bu arada iptal olmuştu. Ama bu kadar çabuk pes etmeyecektim, ertesi gün seni tekrar görecektim hem senden almam gereken kitaplar vardı, hem de bu sefer yalnız olacaksın gibi bir hayalim.

Sizi eve bıraktıktan sonra rasgele yollarda rasgele dolaştım yaklaşık bir saat geçtikten sonra artık araba sürmek tehlikeli olacak bir duruma geldiğinde ilk gördüğüm pansiyonun önünde durdum. Sabah fazla mesain vardı ve çıkış saatin belli değildi , olsundu İstanbul gibi bir şehirde vakit kolay geçerdi. Gece çok rahat uyumadım ve sabah erken kalktım zaten bu izbe yerde daha fazla kalmakta istemiyordum. Duş alıp, giyindim biraz müzik dinledim ve çıktım. Rasgele sürmeye başladım yine,bir süre sonra birden seni arayıp eğer hala çıkmadıysan gelip almayı ve işe bırakmayı önermek aklıma geldi aklıma. Aradım, yoldaydın. Biraz dolaştım ve sonunda iş yerine yakın olduğunu tahmin ettiğim bir bölgeye yöneldim zamanımı orada hangi alışveriş merkezi varsa onun içinde çok kolay harcayabilirdim. Saat 14.00- 14.30 gibi çıkabileceğini söylemiştin, 12.30 gibi aradığını görünce şaşırdım. Geldin, yine dünkü gibi öptün, ben figürandım. Yemek yedik bu sefer biraz farklıydı. Bu sefer baş başaydık ama o telefondaki samimiyetini yanındayken bulamıyordum.. İşlerinin yoğunluğu muydu bunun sebebi? Bence daha fazlasıydı. İkimizde konuşacak havamızda değildik bir iki basit giriş denedik ama pek kısa sürdü. Konuyu düne ve o çocuğun sana asılmasına getirdim, bir erkek olarak erkeleri senden iyi tanıdığımı ve gördüklerimi söyledim, kabul etmedin hem olas bile iş bende biter dedin, haklıydın. Ama bu konuşmayı benle yapıyor olmaktan rahatsızlık hisseder gibiydin. Sanki sanane demek ister gibi(doğru gerçekten bana ne?). Madem yapacak doğru düzgün bir işimiz yoktu senin işini halledebilirdik. Bu sebeple(bahaneyle) oradan çıktık ve işi halledemeyeceğimizi anlayınca arabaya doğru yöneldik. Artık itiraz edecek değildim, belli ki gitme zamanım gelmişti, o gelmemden önce ortaya atılan organizasyonla ilgili yapılan hiçbir davet yoktu- hafta sonu benimle ilgilenecektin ve benim hayal ettiğim ilgi, telefonda alıştığım ilgi bu değildi-. Biliyorum plansız bir iş hayatın vardı olacakları sende kestiremezdin ama beni bir daha görüp göremeyeceğin meçhulken en iyi ihtimalde bile 8-9 ay göremeyecekken daha farklı davranamaz mıydın?. Seni son kez gideceğin yere bıraktım bu sefer Anadolu yakasındaydı. Kadıköy müydü?

Vedalaştık yine ilk günkü gibi. Sana gerçekten sarılabilir miydim, tüm samimiyetimle? Sarıl(a)madım. Sen arabadan indin ben artık ne geriye dönüp sana bakmak ne de bu şehirde daha fazla kalmak istemiyordum. Oysa aramam gereken arkadaşlarım vardı ama kafamda bunları düşünmeye yer yoktu. Ne hissediyordum sana karşı, dürüstçe. Aşık değildim çünkü mantıkla yaklaşıyordum. Aşık değildim, her tanıdığım dişiye potansiyel sevgili adayı gözüyle bakmıyordum. Aşık değildim çünkü her şeyin bir sonu olduğu gibi aşkında bir sonu vardı. O hafta sonu işlerin çok yoğundu ve benim ankaraya sağlam bir şekilde gitmem dahil hiçbir konuda düzgün bir iletişim kuramadık. Aksine twitter’a yazdıklarını da kısmen üstüme alındım, son zamanlarda çok mu hüsnü kuruntu biri olmuştum?

Ben sana farklı davranırken bu süreden , görüşmeden sonra bu seni neden rahatsız etmeye başlamıştı? Yukarıda ki düşündüklerimin bir kısmını yakaladın ve benim sonunda çıkardığım sonucu ters olarak mı çıkartmıştın? Hani sen ön yargısızdın, hani diğerlerinden farklıydın ben onlar gibi davranmıyorum diye neden benden rahatsız oldun? Her zaman farklı değil miydim? Kolay taşan sabrım bir kere daha taşmıştı bütün bu birikenlerin üstüne kolay mı demeli zor mu bilmiyorum. Sonunda hiç hoş olmayan bir tartışmayı hiç hoş olmayan bir şekilde yaptık. Pişman oldum.

Şimdi biliyorum ki hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Sen bana olan güvenini yitirdin, ben fırtınalı günlerin limanını yitirdim. İşte aşık değildim ama sana normalden fazla gözüken ilgim de bundandı.
Güzel bir kızsın ve her insan gibi beğenilmeyi istiyorsun, alıyorsun da.
Ama küçüksün(gençsin manasında), bunu sana ilk ne zaman söylemiştim –ki aslında benim söylememin bir önemi yok bunu sen zaten kendine söyleyeceksin.
Dediğim gibi bense hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyorum, o yüzden artık denemekten vazgeçtim ama her ihtiyacın olduğunda yardım etmeye hazırım, senin bana yaptığın yardımı unutmayacağım.

Ben seni terk etmiyorum, bırakmıyorum, sadece bunaltıyor gibi bir durumda olmaktan çıkmak istiyorum.

p.s : kitaplarım konusunu ise en baştaki haliyle beklemede

Hiç yorum yok: